Sosyalist Devletler, Neden Totaliter Diktatörlüklere Dönüştüler?

Sosyalist ekonominin hedefi, devletin işçi sınıfının elinde olduğu bir mekanizma altında üretim araçlarının kamulaştırılmasının sağlanmasıdır. Üretim araçlarının (fabrika, demiryolu, market vb) burada çalışan kişiler tarafından demokratik şekilde yönetilmesi ile ihtiyaca ve çalışmaya göre üretimin ve dağıtımın yapılması hedeflenir. Fakat nihai hedef ise, bir daha özel bir mülke sahip olmak istenmeyeceği ve tamamen sınıfsız, hatta devletsiz bir topluma ulaşmaktır.

Fakat bunlar tarihte tam olarak teorideki gibi uygulanamadı, reel sosyalizmde yani tarihte gördüğümüz sosyalizmde devlet genelde halktan kopuk, aşırı merkeziyetçi ve her kesime karşı baskıcı bir pozisyonda olmuştur. Örneğin, Sovyetler'de ilk yıllarda fabrikaların yönetimide 3'lü sistem uygulanıyordu, yönetimde bir tane o fabrikanın işçisi, bir tane merkezden memur, bir de yanlış hatırlamıyorsam teknik eleman bulunurdu. Sonraki yıllarda işçilerin fabrikalardaki yönetsel işlevi azaldı ve bu 3'lü sistem terk edildi. Genel olarak ülke yönetiminde de aynı şekilde.


Neden bu şekilde olduğu ise açıktır, ekonomik güç bir anlamda politik güçtür. Belli ölçüde serbest girişimlere izin vermeyen bir sistemde, eğer halk da demokrasiyi yeterince içselleştirmemişse, ekonomik güç tek bir merkezden yönetilir ve tüm güç de orada toplanır. Bu da proletarya diktatörlüğünden ziyade bürokratik diktatörlükle sonuçlanır. Zaten farklı bölgelerin farklı ihtiyaçları da ancak merkezi planlamayla çözülebilir, bu bölgeleri kendi haline bırakıp üretimi, tüketimi ve dağıtımı kendi başına bırakamazsınız. Bu da nihayetinde sosyal ve politik merkezileşme ve tek tipliliği de beraberinde getiren merkezi planlamayı zaruri kılar. Yani, ekonomik merkezileşme, gücün de merkezileşmesi ve tek bir noktada toplanması şeklinde tezahür eder.


Öyleyse incelediğimiz sorunun cevaplarından biri, ekonomik gücün merkezileşmesi.


Peki ya merkezi planlama ve sosyalist ekonomi, tarihte, çok daha özgürlükçü ve demokratik merkeziyetçiliğin gereklerini yerine getirmeyi başarabilmiş şekilde uygulanamaz mıydı? 


Tarihte sosyalizmin uygulandığı ülkelere baktığımız zaman, bu ülkelerin çoğunun ekonomik sistem fark etmeksizin demokratik bir yapıda olmaktan uzak olduklarını görürüz. Rusya, sosyalizmden önce de baskıcı bir yönetimle demokrasiden uzak şekilde yönetiliyordu, sosyalizm varken de. Bu ülke şuanda da pek şeffaf bir demokratik sisteme sahip değil. Lafın kısası, bu toplumda ne demokratik merkeziyetçilik tutuyor ne de normal çok partili demokrasi. İkisi de diktatörlükle sonuçlanıyor. 


Öyleyse, demokrasi türlerinin uygulanabilirliği, toplumun bu sisteme uygun olup olmadığına göre de değişkenlik gösterir. Mesela belki de demokratik merkeziyetçilik, özgürlükçü ve katılımcı kültüre sahip bir Batı Avrupa toplumunda diktatörlüğe dönüşmeden işleyebilirdi? Tarihte bunun örneği yok. Fakat tarihte, çok partili demokrasi ile sosyalist ekonominin bir arada uygulanmaya çalışıldığı örnekler var. Şili'de sosyalist partinin seçimle gelip 3 sene boyunca ülkeyi -her ne kadar özel mülkiyeti tamamen lağvedemese de- bir tür merkezi planlamayla yönettiği bir gerçektir. Fakat bunun ne derece sosyalizm olduğu tartışma konusu. Bir başka örnek ise Çekoslovakya'da insancıl komünizm hareketidir. Hareketin önderi Alexander Dubcek, sosyalizmi çok partili, özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasi ile uygulamayı isteyerek 1969'da hareketini dünyaya deklare etti. Ama sonuçlarını göremeden, aynı yıl karşı-devrimcilikle suçlanarak SSCB ve Varşova Paktı tarafından işgale uğradı. Oysa Dubcek'in amacı, Çekoslovakya'nın çok partili demokratik bir sisteme ve çeşitli alanlarda özgürlükçü bir anayasaya uygun bir toplum yapısına sahip olduğunu bildiğinden, buraya uygun bir sosyalizm modelini hayata geçirmekti. 


Son olarak, sosyalizmin büyük ülkelerde uygulanması, küçük kentlerde ve köylerde komün şeklinde uygulanmasına kıyasla çok daha zordur. Çünkü küçük bir yerde üretim ve dağıtımın nasıl belirleneceğini saptamak kolay iken, büyük ve farklı ihtiyaçlara sahip bölgeleri içinde barındıran bir ülkede zordur ve aşırı merkezileşmeyi gerektirir. Bu da merkezi baskının artmasına sebep olur. Örnek olarak, Paris Komünü ile SSCB'yi karşılaştırdığımızda bu kıyası daha iyi anlarız. 

Sorumuza dönüp toparlayacak olursak, tarihte sosyalist ekonomilerin aynı zamanda bireysel veya bürokratik diktatörlük türlerine dönüşmesinin sebepleri, gözlemlerime göre şunlardır:

-Sosyalizmin uygulandığı yerlerde, toplumların genel olarak olarak demokratik merkeziyetçilik gibi bir sistemle yönetilmeye uygun olmaması.
-Tek partili demokratik merkeziyetçiliğin otoriter bir diktatörlüğe evrilmesinin kolay olması.
-Merkezi planlamanın yol açtığı aşırı merkeziyetçi bir düzenlemenin, merkezi bir diktatörlüğe de sebep olması ve tüm gücün tekelde toplanması. 
-Sosyalizmin geniş ve fazla nüfuslu alanlarda uygulanmasının zor olması.

Bu çalışmada, yalnızca toplumsal ve ekonomik yönden bazı kilit sebeplere değindim. Arendt'in Totalitaryanizmin Kökenleri kitabını okuduktan sonra belki bu sebepler artabilir.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Almanlar Üstün Irk Mı?

Bertrand Russel Üzerine Denemeler

Stalingrad Savaşını Almanlar Neden Kaybetti?